Her geçen yıl ülkemizdeki koşucu sayısı artarken, daha iyi organizasyon kalitesi ve daha çok maraton yarışı koşma beklentisiyle yurtdışı maratonlarına katılım da artıyor. Ben de son katıldığım yurtdışı yarışım olan Leipzig Maratonu’na dair izlenimlerimi sizlerle paylaşacağım. Böylece gelecek yıl bu yarışa katılmak isteyenler olursa veya “hangi maratonlara gitsem?” diye sorduğunuzda bir yarışın daha detaylı bilgileri elinizde bulunuyor olacaktır.
Öncelikle Leipzig hakkında biraz bilgi vereyim; Almanya’nın Saksonya eyaletine bağlı, nüfusu 500.000’in üzerindeki 2 şehrinden biridir. Çok önemli üniversitesi dolayısıyla da Leipzig Avrupa’nın önemli bir eğitim, müzik, kültür ve kitap basım merkezi de olmuş. Leipzig’in kültürel mirası olan Leipzig Opera evi, önemli lig futbol takımının stadyumu ve çok tanınmış modern hayvanat bahçesi ile Almanya’nın hayatına büyük katkısı olmuştur.
Amerikan işletme danışma firmalarından olan Mercer’in hazırladığı uluslarası “hayat kalitesi indeksi” anketlerinin sonuçlarına göre 2010’de Leipzig dünyada en iyi hayat yaşanabilen şehirler sırasında 68. sırayı almiştır.
Gerçekten de şehre adım attığınızda huzuru ve yüksek yaşam kalitesini her hücrenizde hissedebiliyorsunuz. Fakat bu kaliteyi, lüks yaşam ürünleriyle değil, şehrin merkezindeki bitmeyen kocaman ormanlar ve şehir parkları ile, yeşil alanların, beton alanlara göre daha fazla oluşuyla, bisikletli ulaşımın, Hollanda’daki gibi motorlu araç ulaşımına göre kat be kat daha fazla oluşuyla, yaş sınırı olmaksızın herkesin gece ve gündüz güven ve huzur içerisinde dışarıda olup, sosyalleşip, etkinlik yapabildiği, spor yapabildiği gerçeğiyle görebiliyorsunuz.
Tarihi yapılarını çoğu çok iyi korunmuşlar, insanların oturdukları binalar, bizim müze olarak nitelendirebileceğimiz yaşta fakat tertemiz, bakımlılar. Bazı caddelerde eski ve yeni yapıların yanyan olduğuna da şahit oldum. Bach, Schumann gibi ünlü bestekarların yaşadıkları yerde, sanatın ve sporun ne kadar değer verilen 2 konu olduğunu vurgulamalıyım.
Uçaktan inince gümrük geçişinde Leipzig maratonu için geldim diyorsunuz ve dönüş biletinize bile bakılmadan giriş yapıyorsunuz. Ben Berlin-Tegel’e uçmuş ve oradan otogara (ZOB : Zentral Omnibus Bahnhof) gidip Berlin’den Leipzig’e 2 saat 10 dakikada ulaşmıştım. Leipzig’e aktarmalı uçuşlar da var, tabi Berlin’e uçuş ve otobüsle Leipzig bileşimi daha ekonomik çünkü Berlin’e çok sayıda ve direkt uçuş mevcut.
Leipzig Maratonu’nun Expo Fuarı, Leipzig Üniversitesi Spor Akademisi binasındaydı. Bu, muhteşem bir şeydi; Atletler ile spor konusunda eğitim gören öğrencileri buluşturmak ve sporculara özel tasarlanmış bir binada misafir atletleri ağırlamak! Expo fuarındaki tüm gönüllüler, spor akademisi öğrencilerinden oluşuyordu.
Fuar, küçük-orta ölçekli olsa da birçok spor giyimi ve beslenmesi firmasının katılımı ile doyurucu özellikteydi. Pek sıra beklemeden göğüs numaramı aldım. Önceden satın aldığım çipimi okutturdum. Almanya’daki yarışlarda çip konusunda 2 seçenek sunuluyor;
- Çipi kiralamak (5 euro) ve yarış sonrasında mutlaka teslim etmek (yoksa 20euro’nuzu hesabınızdan çekiyorlar)
- Çipi satın almak ve diğer bütün yarışlarda sadece fuarda okutturup kullanmak (25euro)
Ben, önceki katıldığım yarış sonrası çipi teslim etmeyi unutunca, hesabımdan 20 euro çekilince çip benim olmuştu, böylece sonraki yarışlarda tekrar çip ödemesi ile uğraşmamış oluyorum.
Makarna partisi için Runatolia’daki gibi fiş verildi, ayrıca alkolsüz bira ve meyve suyu için de fiş verildi. Hepsinden alıp denemiş oldum ve sunulanlar benden geçer not aldı.
Fuarı bulmak gerçi biraz zaman aldı, çünkü şehrin birkaç yerinde Leipzig üniversitesinin farklı fakülteleri var fakat bilen birilerine “sports faculty” veya “Leipzig Arena” dediğiniz zaman, sizi doğru yere yönlendiriyorlar.
Leipzig’li koşucuların buluşma noktası olan Leipzig Arena, yarışın başlangıç ve bitişi olan yerdi. Sabah spor akademisi binasında çantamı teslim ettim ve start yerine koştum, ki yarışın başlamasına az kalmıştı. Fakat o da ne? 10.000’e yakın katılımı olan bir yarışta startta öne geçmeye çalışan bir kişi dahi yok!
Herkes sanki yeri önceden belirlenmiş gibi bir yerde durup orada kalmıştı. Herkesin arasında yarımşar, bazen birer metre boşluk vardı. Bu sayede, yarışı ilk 10-15 içinde bitireceğimi tahmin eden benim için en öne kadar ilerlemek çok kolay oldu. Kimseye dokunmak, seslenmek, dürtmek zorunda kalmadım. En önde gerçekten de ilk 10’da bitirecek elit atletler yer alıyordu. Ben de kendi yerimi bilip, en öndeki Etiyopyalı’nın bir arkası olan 2.sıraya geçip orada bekledim. Bir tv kanalı yarışı çekiyordu, Etiyopyalı ile bir iki kelimeyle sınırlı röportaj yaptılar ve sonra alanı atletlere bıraktılar. Start verildiğinde saat 10:00 idi, 19 Nisan’da ülkemizdeki genel iklime göre az daha soğuk olan Leipzig için iyi seçilmiş bir başlangıç saatiydi. Üşüme sorunu yaşamadım. 10.000 kişilik kalabalığı yönetmenin de bir yolunu bulmuşlar ve yarı maratoncular, elit maratoncuların bitirmesinin ardından yarışa 12:45’te başlıyorlardı. Böylece start ve finish’te mahşeri bir kalabalık ve bunun getirdiği düzen sorunu yaşanmamıştı. Ayrıca yarı maratoncular da, kendi start’larını beklerken, hemen yanlarında güçlü finish’ler yapan elit maratoncuları seyrederek onları alkışlıyor ve yarışları öncesi motivasyonlarını artırıyorlardı.
Parkur, şehrin merkezindeki birçok noktadan geçiyor ve şehre ilk defa gelenler için “biraz olsun” fikir sahibi olmalarını sağlıyor. İçinde hafif bir yokuş ile uzun bir iniş barındıran parkur için hızlı diyebilirim. En iyi derecenizi koşmak için uygun bir parkur olmasının yanı sıra yolları da düzgün olduğu için sakatlık riskinden uzak bir şekilde hızla ilerleyebiliyorsunuz. Yarış boyunca size su, izotonik içecek, muz vb beslenme yardımları belirli aralıklarla yapılıyor. Beslenme masalarındaki kişiler, size ellerinde ne tuttuklarını, “wasser”, “iso” diye söyleyerek hızla oradan geçerken, tercih ettiğiniz besini/sıvıyı alma konusunda yanlış yapmamanızı sağlıyorlar.
Yarışırken, hangi kilometrede olduğunu hatırlamıyorum fakat yarışın başları olduğunu söyleyebilirim, belki 10.km’si olabilir, yerde 2 koşucu alüminyum folyoya sarılı halde yatıyordu. Başlarında ambulans ve bir tıbbi müdahale görevlisi, tahminimce yardım gelmesini bekliyordu. İlginç bir görüntüydü, kendimi onların yerine koymak üzereydim ki yarışıma odaklanmam gerektiğini hatırladım.
Parkura tramvay hariç hiçbir araç ve insanın girebildiğini, atladığını görmedim. Almanya’da tren ve tramvay, bildiğim kadarıyla öncelikli araçlar. Neyse ki, tramvaya yaklaşırken hız ayarlamamı iyi yapmıştım ve biraz da şanslıydım tabi, böylece ne tramvayla çarpıştık, ne de onun geçişini beklemek zorunda kalmadım. Parkurda sadece 2 noktada şaşırıp yanlış yöne gittim, bu da tahminen bana 15 saniye kaybettirmiştir, onun dışında her şey kusursuzdu.
Bitiş noktasına yaklaşırken bir halıdan geçiyorsunuz ve çipinizin sinyaliyle yarışı sunan kişiye sizin bilgileriniz ulaşmış oluyor. Böylece elit bir atletseniz veya o yörede tanınmışsanız, sizi anons ediyorlar. Dresden maratonunun aksine, bu yarıştaki tek Türk olarak Leipzig maratonu organizatörlerinin ilgisini çekmedim, ta ki finish sprintimi yapana dek. Finish’inizi yaparken, yolun sağ tarafında bariyerin arkasında startını bekleyen binlerce yarı maratoncu sizi izliyor, alkışlıyor ve doğal bir seyirci kitlesi oluyor. Bu da size motivasyon sağlıyor. Yalnız, arkada bitiren maratonculardansanız ya da yarı maratonu ortalarda bitirmişseniz, finish alanı 5000’in üzerinde insanın bulunmasıyla hayli kalabalık oluyor ve yarı maratonu bitirdiğinizde sırılsıklam terli ve bitkinken, o kalabalığı yarıp sıcakta ücretsiz dağıtılan biraya ve sonrasında da tuvaletlere ulaşmak için ayrı bir efor harcıyorsunuz. Bu bölümde birinin rehberliği veya yardımı işinizi kolaylaştıracaktır.
Bira dağıtımı ve tuvaletler yan yana olduğu için tuvalete yetişme sıkıntısı çekilmiyor. Leipzig halkı ve yarışçıların dost ve akrabaları piknik yaparken yarışçıların piknik yaptıkları yerlere dönmelerini bekliyorlar, hoş bir ortam görülüyor.
Finish’ten 150 metre uzaktaki Expo fuarı binasına geri yürüyüp çantanızı kolay bir şekilde alıyorsunuz (benimkini bulamamışlardı, yardım ettim, böylece işi hızlandırdım). Ardından ücretsiz ve sınırsız süre için duş alabiliyorsunuz. Sıcak ve tazzikli su garanti J Su israfını önlemek için düğmeye 10-15 saniyede bir basmanız gerekiyor. Yoksa su, otomatik olarak kesiliyor. Akıllıca ve çok çevreci. Duşlarda mahremiyet olmadığı için beraber yanyana duş alıyorsunuz. Çıplak bir şekilde diğer maratoncularla duş almak yeni bir deneyimdi. İçlerinden biri büyük bir ultramaratoncuydu ve bu yarıştan kısa bir süre sonra 100km yarışına katılacağını anlatıyordu. Biraz sohbet ettik duşta. Duş sonrası dilerseniz ücretsiz ve terapi gibi bir sessizlik içindeki büyük salonda 6-7 masözden birine masaj yaptırabiliyorsunuz ve nasıl bir masaj yapılmasını istediğinizi, daha çok hangi bölgenin ağrıdığını belirtip ona göre daha verimli bir masaj edinebiliyorsunuz. Sporcu masajı hizmeti de veren biri olarak, verdikleri masajın da yeterli olduğunu söyleyebilirim. Salondaki masanın üzerine kirazlı çikolata koymuşlar ve masaj için varsa 1 euro bahşiş bırakabiliyorsunuz.
Kaldığım ev, yarış alanına 3km mesafede olunca biraz jog, biraz yürüyüşle hızlı ve kolay bir şekilde ulaştım. Yarış sonuçlarını da kısa bir süre içinde resmi internet sitesinde yayınladılar. Leipzig Maratonu’nu herkese önerebilirim.
ARTILARI
10.000’e yakın katılımı ile küçük bir şehir için büyük ölçekli bir yarış
Türkiye’den Almanya’ya sık ve diğer ülkelere göre daha ekonomik uçuşlar
Aşırı sıcaklar gelmeden önce yeterli antrenman yapabileceğiniz bir tarihte yapılıyor
Dünya’da yaşanabilen en iyi 68.şehir
Yemyeşil, şehir merkezi parklar ve ormanlarla kaplı, sessiz, huzurlu, güvenli bir şehir
Kusursuz organizasyon
Stressiz start, saygılı ve bilinçli koşucular/rakipler
EKSİLERİ / GELİŞTİRİLEBİLECEK YÖNLERİ
İnternet sitesinin tamamı İngilizce seçeneğiyle oluşturulabilir, kayıt olurken ve bilgi alırken dil konusunda biraz sıkıntı çekiliyor
Tam maratonu 4, Yarı maratonu 2 saatin üzerinde koşan biriyseniz ve sıcakta koşmayı sevmiyorsanız, Dresden maratonunu öneririm.
Herkese keyifli koşular.
Fatih Buzgan