Socrates’in babası, fakir bir aileden gelmesine karşın kendini eğitmiş bir memur. Kitaplara meraklı olan Brezilyalı Raimundo, Yunan felsefecileri çok sevdiği için doğacak erkek çocuklarına onların isimlerini vermek ister ama sadece ilk üçü bu şansı yakalar. Altı çocuğu olan Raimundo, ileri üçlüye Socrates, Sostenes ve Sofocles isimlerini koyar. Bu üç ‘Helen’in arasında en meşhuru Socrates’tir. İnce uzun fiziğiyle ‘Magrao’ lakabını alan ‘Doktor’ da adaşı gibi dünyaya nam salacaktır.
İyi bir eğitim alması için cesaretlendirilen Socrates, politikayla ve sosyal adaletsizlikle ilgilenmeye küçük yaşta başlar. Brezilya’daki 1964 askeri darbesi sırasında babasının Bolşevikler üzerine bir kitabını yakmasına şahit olan Socrates, 1968’de Parisli öğrencilerin görüntüleriyle ‘sol kanada’ doğru kaymaya başlar. Eczacılık fakültesinde okuyan Socrates’in şansı futbol olur. Oyunun birleştirici özelliğinin, takımların ve kişilerin popülaritesinin toplumu yönlendirebileceğini tasarlar ve bunu da başarır. Botafogo’da oynadığı dönemleri “Futbol, yaşadığım ülkeyi tanımamı sağladı,” diyerek anlatan ‘Doktor’, işçi takımı Corinthians’ta Corinthians Demokrasi Hareketini başlatır. Sloganları şudur: “Kazan ya da kaybet, önce demokrasi!”
SEÇİM İÇİN HERKESİ SANDIĞA ÇAĞIRDI
Socrates saha içinde olduğu kadar, saha dışında da maestrodur. Daha genç takımlarda oynarken, yöneticilerin oyunculara olan davranışlarını, çalışma şartlarını kafaya takan Socrates, sol bek Wladimir’le birlikte kurduğu yapıyla bir çığır açar. Personel alımına kadar en ince detay, kulüp içinde herkesin eşit olduğu bir oy sistemiyle belirlenir. (O dönem başkan olan Waldemar Pires’in, bir sosyoloğu sportif direktör olarak takımın başına ataması da bir dönüm noktası olarak gösteriliyor.)
Kulüp içi bir mesele olarak doğan bu hareketin artık ‘ulusal’a taşınması gerekir. Socrates liderliğindeki oyuncular, daha çok okumaya başlar. Cuntacı rejimin baskısına rağmen, takım ‘Demokrasi’ yazan formalarla sahaya çıkar. Corinthianslılar’ın en unutulmaz hareketi, Kasım 1982’de gelir. ’15’inde oy kullanın’ yazılı formalarla sahaya çıkmaları büyük sükse yaratır. Socrates en önemli zaferini o gün kazanmıştır.
OĞLUNUN ADINI FİDEL KOYDU
Altı çocuğu olan Socrates, bir oğlunun adını Küba’nın efsane lideri Fidel Castro’ya ithaf ederek, Fidel koyar. Annesi, Socrates’e “Çok güçlü bir isim koymuşsunuz” dediğinde, şu yanıtı verir: “Bana baksana, o isim beni ne hale getirdi.” Galiba doğru, bir isim bir insana bu kadar yakışırmış… Socrates, ağzından düşmeyen sigarası ve alkol tüketimi nedeniyle 57 yaşında öldü.
İTALYA MAÇINDA FUTBOL KAYBETTİ
1982 Dünya Kupası’ndan ve çeyrek finalde 3-2 kaybedilen İtalya maçından bahsetmeden Socrates’i anmak olmaz. Sözü bir kez daha ona bırakalım:
“Brezilya takımı idealizmi, bir yaşam türünü temsil ediyordu. İtalya ise verimliliği, etkin olmayı. En azından ideallerimiz için savaşırken kaybettik. O maçı bugünkü toplumla da kıyaslayabiliriz. Artık insanla bağını koparmış, sonuçlarla yönetilen bir futbol yaratıldı. İnsanlar maçlara tek önemli kıstasın kazanmak olduğu bir müsabaka izlemeye gidiyor. Benim için önce güzel oyun, sonra kazanmak gelir.”